9 Ocak 2012 Pazartesi

Yalnız Bir Adamın Kitabı

Kitap Arkası Yazısı :
''Yalnız Bir Adamın Kitabı, yalnızlığa mahkum bir insanın iniltisi değil, kendini ifade eden bir insanın resmi söyleme başkaldıran çığlığı.''
Jean-Luc Douin, Le Monde
''Bir günlük olmanın ya da tanıklığın çok ötesinde mükemmel bir roman. XX. yüzyıl Çini'ni altüst eden büyük ve kanlı sarsıntılara ışık tutan, dramatik bir tespit! Totaliter yok edici mekanizma asla bu kadar yakından ve böylesine ödünsüz teşhir edilmedi.''
Diane de Margerie, Le Figaro
''Gao, her şeye rağmen, gene de pencerelerini hayallere ve ümide açmaya çalışıyor: kısacık, gizli aşklar, polisten kaçırabileceği üç beş sayfa yazmanın mutluluğu, mizahın ahmaklık karşısındaki gücü... Kültür Devrimi? İşte, dehşet yıllarının bir kaligrafın kaleminden içyüzü: korkunç ve inanılmaz...''
Andre Clavel, L'Express
 






Gao'nun bu romanı kendisinin defalarca reddetmesine rağmen aslında büyük bir intikam; ailesini katleden ve kendisini bir hayvana çeviren, kendi deyimiyle "sülalemizi becerdiler !" dediği Çin Komünist Partisi'ne attığı çok ağır okkalı bir tokattır. 


 Roman Gao'nun çocukluğundan itibaren içine doğup büyüdüğü toplumu ve kendi iç dünyasını onun gözlerinden görmemizi sağlayan otobiyografidir. 


 "Kültür Devrimi" sürecinde yaşanan anarşi ve terörü abartısız ve olası en yalın haliyle okura göstermekte, tam anlamıyla ÇKP'nin ipini pazara çıkartmaktadır ki o terör ortamında ailesi katledilen bir yazarın da elinden başka şey gelmediği açıktır.
Gao'da o süreçte bizzat kendisi de "isyancı" denen politik grupla birlikte parti içi mücadelede bulunmuş ve kaybetmiştir. Sürekli lanetlediği politikanın içine gırtlağına kadar batmıştır. Ve onun liderliğini yaptığı grubun diğerlerine karşı yaptığı işkenceler ve aşağılamalar da kitapta üstü kapalı anlatılmaktadır, yani Gao' da bu açıdan masum değildir...


 Gao, kitabın daha başından itibaren bana Primo Levi'yi çağrıştırdı ve onun "Bunlar da mı insan" romanını ki tabii ki Primo ve Gao birbirlerinden çok farklı karakterde kişilerdir ortak paydaları ise her ikisi de faşizmin kurbanlarıdır. Bu iki şahıs da korkunç bir terör ortamının içinde büyük bir ruhsal savaş vermişlerdir fakat Primo, Gao'dan çok daha büyük bir dürüstlük ve yüreklilikle her ne kadar o terörden kurtulmuş olsa da 
aslında yenilgiyi kabullenmiştir. Oysa Gao'nun kibri yenilgiyi asla kabullenmesine izin vermemekle birlikte iki büyük tutkusunda teselliyi bulmuştur : seks ve sanat


 Gao için bu roman Çin'deki kendisiyle bir hesaplaşmasıdır ve tabii ki onun aracılığıyla ÇKP ile bir hesaplaşması. Kendisinden öğrendiğimiz bir gerçek ki Çin'de devlet önemli değildir önemli olan devleti bir baskı ve terör aracı olarak kullanan ÇKP'dir, parti Çin'de herşeyden önce gelir ve kutsaldır.


 Pek çok kibir sahibi insan aslında kibri bir maske olarak taşımaktadır, büyücü Don Juan Matus'un dediği gibi "kibir kendine acımanın maskesidir" ve bu açıdan bakıldığında ben Gao' nun üstüne görmedim ki kendisi de bunu asla inkar etmemekle birlikte bu kibrin o terör ortamında kendisinin hayatta kalmasını sağladığını açıkça itiraf etmektedir. Romanda, Mao ile hesaplaştığı bölüm onun için Mao'nun hala ne derece önemli  bir figür olduğunu ortaya koymakta ki ona göre Mao  "Kültür Devrimi" denilen tüm o terörün ve anarşinin başlıca sorumlusu olan son ve en büyük Çin imparatordur. Bu konuda ona katılıyorum, Marxizm maskesiyle devasa bir uygarlığı kendi egosu için harcayan Mao ile ancak Stalin boy ölçüşebilir fakat bu yarışı Mao kazanmıştır çünkü bugün Stalin anıdığında lanetlenirken, Mao Çin'de büyük kitleler tarafından adeta bir tanrı gibi görülmektedir.


 Romanda yazar kadınlara olan ilk ilgisinin banyo yaparken gördüğü annesiyle başladığını itiraf etmekte hiç çekince duymamakta ve sürekli Çin'deki "ben"i ile Çin dışındaki "ben"i ni kıyaslarken aynı an da Çin'deki kadınlarla Çin dışındaki kadınları karşılaştırmaktadır. Çin'deyken bireyselliğini korumasında kullandığı en önemli güç cinselliğidir ve kadınlarla birlikteyken içinde bulunduğu devasa hapishaneyi bir anlığına da olsa unutmakta, ona insan olduğunu anımsatmaktadır. Çin'den kurtulduktan sonraysa kadınlar bu kez onun acılarını unutmasına hizmet etmektedirler. Kendisinin de açıkça söylediği gibi Çin'de evinde yalnızken onu hayata bağlayan iki şey masturbasyon ve gizlice yazdığı yazılardır. 


 Okur bir an "bir insan nasıl kendisini bu derece aşağılayabilir" diye düşünürken aslında Gao'nun bu romanı yazmasındaki amacını kavramaktadır : Gao'nun aşağıladığı ÇKP'nin elinde tutsak olan toplumda bir insanın ne derece tükenebileceğini göstermek ve bu şekilde salt ÇKP'ye değil aynı zamanda romanda bol bol gördüğümüz Çin toplumuna da okkalı bir tokat atmak. 


 Gao gerçekten de yalnız bir adamdır; hayatta hiç bir şeyden çekincesi ve korkusu kalmamış, canından, insan olmanın onurundan başka kaybedecek bir şeyi olmayan yalnız bir insandır Gao...


 Çin.. devasa bir uygarlık..İlk gençlik yıllarımın rüyalar ülkesi ki hala da öyle aslında... Ve Gao bizi dağların içinde bir Çin köyüne götürüyor ama o köy yaşlı bilge çinli ihtiyarların sohbet ettiği, genç erkek ve kızların pirinç tarlalarında çalışırken türküler söylediği şirin bir köy değil; herkesin birbirini gözetlediği, ihbar ettiği, kaba saba köylülerin olduğu acı dolu bir köy... Tabii ki bugün de o günlerde de her köy böyle değildi ama Gao'nun Çin'i böyle... 


 Roman av olmamak için vahşileşmiş, bu şekilde hayatta kalmış bir çakalın vahşi savaşımıyla doludur ve bir suç varsa bu suçlu onu bu hale gelmeye zorlayan Çkp ve Çin toplumudur, Gao bunu okura harika bir üslupla yansıtmakta kalmayıp üstü kapalı gizli bir uyarıyıda yapmaktadır : Faşizm dünyanın her yerinde pusuda bekleyen insanlık onuru için en büyük tehlikedir...