22 Mayıs 2015 Cuma

Rusya.. Moskova-St.Petersburg


MOSKOVA

  Moskova... Çocukluğumun demir perdesinin, gençliğimin devrimin, sosyalizmin, vahşi kapitalizme karşı yıkılmaz kalesinin, SSCB' nin başkentiydi... 90'larla birlikte Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla demir perde kalkmış ama sosyalizm de bitmişti ve bizim için artık kapitalizmin kollarında savrulan dev bir ülkeydi artık Rusya'ydı, ne kızıl bayrağı kalmıştı artık geriye ne de orak-çekici..
  Dünyanın kaderini değiştirmiş bir devrimin çocuklarının, kadınlarının güzelliğiyle anılırken içimiz burkuluyordu...
  Fırtınalı 90'lardan sonra çok zaman geçti ve Rusya muazzam büyük topraklarındaki enerjiyi dünyaya satarken donanımlı zengin bir bilgi birikimine sahip halkını da harekete geçirmeyi başardı ve artık sosyalist değilse de yine dünyanın kaderinde söz sahibi olmaya başladı 2000'lerle birlikte...

  Rusya benim için çok şey demekti. Lenin'di, Dostoyevski'ydi,Tolstoy'du, devasa çelik bir makinaydı da aynı zamanda ve hala orada bir mezarlıkta bizden bir adam, Nazım usta orada yatmaktaydı...

  Beynim ve ruhum fokur fokur kaynarken tek başıma indim Moskova Domodedovo Havaalanı'na. Pasaport kontrolü kısa sürdü ne de olsa ülkelerimiz arasında vize uygulanmamaktaydı artık, pasaport yeterliydi. Pasaport kontrolünde ülkeye turistik gezi mi, yoksa iş için mi geldiğim soruldu ve ardından imigration kartmla birlikte pasaportumu alıp girişimi yaptım.

  Domodedovo havaalanından Moskova şehir merkezine en ekonomik gidiş Moskova metrosuna bağlanan Aeroexpres isimli modern bir trendir. Bunun dışında taksiler de var fakat bence son derece gereksiz çünkü tren çok rahat ve hızlı. Aeroexpres'le metronun "Paveletskaya" istasyonuna geldim. Gişeden ingilizce bilen Rus yolcunun yardımıyla 15'lik bir metro kartı aldım ki bu kart Moskova'da ulaşımım için yeterli oldu. Metro istasyonlarında genellikle harita varsa da yine de gezginlerin ellerinde basılı ya da cep telefonlarında kayıtlı bir Moskova metro haritası olması çok yararlı olur. Ben Rusya'ya gelmeden önce telefonuma Moskova, St. Petersburg metro haritalarıyla, offline kullanılabilir şehir haritalarını indirmiştim ve tüm seyahatimde sürekli bunları kullandım.
 Rusya'da gençler genellikle sizi anlayıp yardımcı olacak kadar ingilizce biliyorlar, o buz gibi bakışlar ve yüzler sizinle temas kurduğunda birden gevşiyor, yardımsever sıcak gülümseyen bir yüze dönüşüyor :)

Şehir merkezine yaklaştıkça ilk dikkatimi çeken şey ne bir dağ, ne de küçük bir tepenin bile olmadığı dümdüz coğrafyaydı.

  Moskova metrosu devasa bir sistem ve her bir istasyonu aynı zamanda muhteşem heykelleri ve süslemeleriyle birer sanat galerisi. Metro hatları renk ve numaralarla kodlanmış durumda, haritayı kullanmaya başladıkça çok da karmaşık olmadığı anlaşılıyor. Metro seyir halindeyken her durakta durağın ismi anons ediliyor ve sonrasında da bir sonraki istasyonun anonsu yapılıyor. Hiç bir istasyonda metroyu 1dk. dan fazla beklemedim yani devasa büyüklüğüne rağmen çok hızlı işleyen bir sistem kurmuşlar.

Paveletskaya istasyonundan bindiğim metrodan Kızıl Meydana gitmek için indiğim istasyondan yeryüzüne çıkınca kendimi Tiyatro Meydanı'nda buldum... Etrafıma bakındığımda ilk farkettiği şey devasa Karl Marks heykeli oldu, bu benim için harika bir işaretti çünkü  beni Moskova'da Marks karşıladı...


  Bir süre dinlenip etrafı seyrettikten sonra telefonumdaki offline Moskova şehir haritasını açarak sırtçantamla ağır ağır yürüyerek kalacağım hostele doğru yola çıktım...
  Yol boyunca gözümü etrafımdaki binalardan ve onların cephelerindeki heykellerden alamadım. Her bir bina bir sanat eseriydi. Moskova bana daha ilk adımlarımda görkemli geçmişiyle aynı anda bugünün Rusya devletinin gücünü hissettirdi.
  Her şehrin kokusu vardır benim için ve o kokuyla anımsarım hep içinden geçip gittiğim şehirleri. Moskova benim için alttan yoğun gelen gresle çelik kokusudur... Bu yüzden midir bilmiyorum Moskova tıkır tıkır işleyen devasa çelik bir makinadır benim için ya da bu makina imgesi mi bende bu gres-çelik kokusunu yarattı bilemiyorum...
 Seyahate çıkmadan önce tüm seyahatim boyunca konaklayacağım hostelleri ayarlamıştım Booking sitesinden. 20-25dk. lık bir yürüyüşle Moskova'daki hostelime ulaştım : Privet Hostel. Fiyat performans oranı son derece yüksek bir hosteldir tavsiye ederim. Çok yakınında bir metro istasyonu olmasına rağmen ben hep Kızıl Meydan'dan yürümeyi tercih ettim.
Hostelime yerleştikten sonra yine haritamı açıp yürüyerek Moskova'nın meşhur eski Arbat Caddesi'ne vardım. Burası İstanbul'un İstiklal Caddesi gibi araç trafiğine kapalı pek çok sokak sanatçılarının performanslarını sergilediği cafe-barlarında uygun fiyatlarla yenilip içilebilen bir cadde. Burada 2 adet Türk fastfood tarzında yemek yenilebilen mekan gördüm.
MOskova'da yiyecek fiyatları İstanbul'la aynı düzeyde ama alkollü içki ve sigara fiyatları İstanbul'dakinin yarısı fiyatında yani benim gibi vodka ve şarap seven için çok hesaplı bir şehir :)
Rus vodkası zaten dünyaca meşhur fakat ben Rus şaraplarına bayıldım, Hırvatistan'dan beri böyle güzel şaraplar içmemiştim...

  Moskova benim gözlemlediğim kadarıyla son derece güvenlikli bir şehirdir. Gecenin çok geç saatlerinde de olsa muhteşem Rus Vodkalarıyla yarı sarhoş hostelime sağ salim gelebildim, İstanbul'dan çok daha güvende hisettim sokaklarında... Tanışıp sohbet etme imkanı bulduğum insanları son derece medeni ve arkadaş canlısıydı. Şehirde hiç dilenci görmedim ki bunun da çok doğal olduğunu Rusları tanıdıkça anladım zira son derece gururlu insanlar... 2. Dünya Savaşı'nın Zafer yıldönümü kutlamaları nedeniyle ben oradayken şehir sokakları kalabalıktı ve halk coşkuyla ülkelerinin zaferini kutladı. Meydanlarda şarkılar söyleyip dans eden insanların arasına karışmak keyifliydi... Moskova'da 2 gün geçirmeme rağmen "gezdim" diyemem ve birgün ayrıca Moskova'yı gezip daha iyi yaşamak için döneceğime dair kendime söz verdim.
  Moskova'da her yer şehir yani bir dağ ve ya denizin eteğindeki şehirlerin en büyük güzelliği burada yok : şehrin neresinde olursanız olun bir dağa baktığınızda şehrin dışına bakıyorsunuzdur ve haftasonu o dağa çıktığınızda şehirden çıkmış olursunuz ve şehir artık altınızdadır. Harika parklar var ama o parklar da o şehrin bir parçası bir tiyatro binası gibi...

  Ertesi gün trenle St. Petersburg'a gitmek üzere Leningradskaya İstasyınu'na gittim. St. Petersburg' a gitmek için uçak ve hızlı tren olan Sapsan hemen hemen aynı süre ve ücretteydi. Tabii ki tren varken uçağa binmek bir gezgin için yakışık almazdı.
  Sapsan son derece modern hızlı ve konforlu bir tren. İnternet sitesinden bilet alınabilinirse de ben treni kaçırma çekincesi ve beni St.Petersburg'da bekleyen kimsenin olmaması rahatlığıyla "hangi satte olursa olsun gidebilirim"diye düşünerek biletimi istasyondaki gişeden almayı tercih ettim. Biletmi aldıktan sonra saatime baktığımda trenimin kalkmasına daha 3 saat olduğunu farkedince hemen istasyondan çıktım ve istasyonun önünden metroya geçtim, istikamet Novodeviçi Mezarlığı...

Nazım ustayı da ziyareti bitirince yine metroyla Sapsan'a binmek üzere Lenigradskaya tren istasyonuna geri döndüm...

ST.PETERSBURG


  Gezimin asıl hedefi olan St. Petersburg'a bulutlu bir öğle sonrası vardım ve hostelime yerleştikten sonra metroyla Nevskiy Caddesine geldim.
  St.Petersburg benim için Dostoyevski'nin şehridir ve pek çok kişi de böyle düşünür. Bu şehrin kalbi bana göre Voskresenia Kilisesi (Kanlı Kilise), atar damarı da Nevskiy Caddesi'dir.

  St. Petersburg şimdiye dek gördüğüm en estetik şehirdir. Binaları, parkları, kanalları ve insanlarıyla yeryüzünde insan eliyle yaratılmış yaşanılası en güzel yerlerden biridir... Moskova ne kadar estetik olsa da dev bir makina, St.Petersburg ise yeşil-sarı ışıklar saçan nazlı bir çiçektir...


 Hermitage Müzesi' ni hakkıyla gezmek bir sanat severin aylarını alabilir...  Bu kadar görkemli ve bu kadar zarif bir şehri görüp gezdiğim için kendimi şanslı sayıyorum...




Şehrin içinden çok geniş Neva Nehri geçmekte ve bu nehre bağlı pek çok kanal şehrin içinde salınmakta.





           Hermitage meydanındaki Aleksander sütunu göz kamaştırır...

Burada çok güzel, altın kalpli insanlarla tanıştım,yeni ve unutulmaz arkadaşlıklar kurdum; 4 gün ve gece şehri dolaştım...  
  Şehir pek çok eğlence mekanıyla sabaha kadar uyumayan canlı bir gece hayatına sahip olsa da benim en beğendiğim mekan Kanlı Kilise'nin yakınındaki bir jazz bar oldu. Orada geçirdiğim bir akşamı ömrüm boyunca unutmayacağım...
 Park olarak da yine o kilisenin yanındaki büyük park çok hoştur dinlemek, dinlenmek ve dinmek için... Ayrıca Hermitage meydanına bakan Aleksander Garden'da çok hoştur... Parklar bahçeler harika heykellerle doludur...
 Gezginler için hem temiz hem de ucuz Tepemok fastfood zincirini tavsiye ederim burada Rus yemekleri yiyebilirler ve медовуха ile квас içebilirler. Bu Rus biraları hayatımda içtiğim en güzel biralardı...

Moskova ve St.Petersburg fotoğrafları  için :

https://www.flickr.com/photos/22473431@N04/sets/72157650858410154/with/17719161839/












Hiç yorum yok: