15 Aralık 2010 Çarşamba

Rüzgarın resmini yapan adam...


 Yıllar önce ilk gençliğimde şehirde bulunan kitapçıya ara ara gider Tashen yayınevinin kitaplarını karıştırırdım ve her seferinde kalın 2 ciltli,kutulu Van Gogh kitaplarına bakardım. O zamanlar onları satın alıp evimde dilediğimce bakacak param yoktu ama bir gün bir dostum hediye ettiğinde gönlümce elime alıp bakabildim. Uzun uzun saatlerce bıkmadan bakardım bu adamın resimlerine,eskizlerine... O kitap bugün hala evimin bir köşesinde yerde açık durur. Pek çok tablosu aşırı uçta, iç karartıcı bir yoğunlukta olsa da bazı tabloları da tam zıt uçta ferahlatıcı coşku doludur. Bu durum ressamın yaşamını az çok bilen biri için pek tabii normaldir fakat bir şeyi okuyup bilmek ile onu kelimelerin ötesinde hissedip yakalamak ve deneyimlemek birbirlerinden çok farklıdır. 
 Ben van Gogh'u 1994 yılının mayıs ayında bir gece dağda kamp yaparken anladım. Gece zirveden doludizgin boşalan Lodos ormana akıyordu. Bir dostla ağacın üstündeydik, yanımızda bir şişe şarap ve tulumlarımızla.     
  Lodos insanı hele dağdaysanız çok farklı bir hale sokar,gürüldeyen bir ejderha gibi bütün gece  uğuldar  ve  ağaçları çılgınca bir oraya bir buraya savurup ormanı birbirine katar. İşte öyle bir gecede bir ara Lodos'un gökyüzünden ormana inip dolanışını ve kıvrılarak yine deli gibi gökyüzüne yükselişini seyrederken birden bir an van Gogh'un resimleri gözümün önüne geldi ve o an anladım bu adamın da benim gibi rüzgarı görmüş olduğunu ve o andan sonra o benim için "Rüzgarın resmini yapan adam" oldu....

Hiç yorum yok: