24 Aralık 2010 Cuma

Yabancılaşma-1


 Bugün çağdaş insanın içinde içinde bulunduğu "Yabancılaşma" nın kökleri  her ne kadar insanın doğadan kopup medenileşmesine kadar uzansa da kapitalizmin yaptığı büyük sıçramayla yabancılaşma da ayyuka çıkmıştır. Hegel'e göre "Yabancılaşma" insanın evrene,doğaya,nesnelere,diğer insanlara ve nihayetinde kendisine karşı yabancılaşmasıdır. Hegel'e göre Tanrı tarihin failidir ve insanda "yabancılaşma" olarak yer almaktadır. Tarih insanın kendisini bulma bu yabancılaşmayı ortadan kadırma sürecidir.
Feuerbach ise Hegel'i burada ters yüz eder. --Zavallı Hegel daha sonra "diyalektik" yüzünden de Marks tarafından ters yüz edilecektir ki daha doğrusu Marks "ben baş aşağı duran adamı çevirip ayaklarını yere oturttum.." diyecektir :)-- Neyse Feuerbach burada Hegel'in aksine Tanrının, insandan başka bir varlığa aktarılmış olan insani yetenekleri temsil ettiğine inanır yani insanın idealize ettiği iyi,güzel affeden,koruyan sonsuz kudretli vb. nitelikleri insanın bir başka varlığa "Tanrı" ya yüklediğine inanır. İnsanoğlunun bu kudretli yetenekleriyle teması ancak Tanrı'ya tapınmasıyla gerçekleşir. İnsan bu sonsuz yüceliği,sevgiyi barış ve uyumu Tanrı'ya yükledikçe kendisi bu özellikler açısından fakirleşir.
Marks bu konuda Feuerbach'tan etkilenmiş ve ona paralel olmakla birlikte daha sonra "yabancılaşma" kavramına bambaşka bir soluk getirerek çok daha keskin ve ayakları yere basan bir çözümlemeye girişmiştir. Marks'ın temel hareket noktası Tanrı değil, "Emek" tir. Ona göre dinsel yabancılaşma olayın sadece tek bir yönüydü.

  Marks'a göre mevcut üretim sisteminde (kapitalizm) işçinin emek vererek ürettiği ürünle ilişkisi yabancı bir nesne ile olan ilişkisi haline gelmektedir. İşçi kendi ürününe ,o ürünü yarattığı emek gücüne ve nihayetinde kendine yabancılaşmıştır. İşçi mevcut düzende emek gücünü işverene satmıştır ve bu satışın karşılığında aldığı ürün verdiğinden her zaman azdır ki zaten bu sayede artı değer doğmakta o da işverene kalmaktadır. Emeğine yabancılaşan insan nihayetinde doğaya,evrene karşı da yabancılaşmıştır artık o kendisine ait değildir. Mars'a göre insanın yaşam tarzı insan bilincini belirler ve bu yaşam tarzını da toplumsal üretim sistemi belirler. Bununla birlikte kapitalist toplumun eleştirisinde Marks söz konusu asıl insani güdünün temelde "sahip olma arzusu " olduğunu ve bunun tüm toplumu yozlaştırdığını belirtir. Kar-zarar ve özel mülkiyeti değil insani iteliklerin özgür ifadesini hedefleyerek,bunun en yüce amaç olarak gören sosyalit toplumu amaçlar.

  Olgunlaşmış tam olarak insan olan insan belirli değerlere sahip olan değil, kendisi başlı başına bir değer olan insandır Marks'a göre...
  
  Bana göreyse,emeğine yabancılaşan günümüz insanı elbette ki öyle ya da böyle bu yabancılaşmanın tahribatını yaşamakta ve bilinçsizce de olsa bundan kurtulmak için çırpınmaktadır. Emeğine yabancılaşmayı hayvani bir dürtüyle tüketerek emeğini tekrar kazanmaya çalışması tam bir trajedidir çünkü o artan iştahla tüketirken bunun için daha da çok emek verip daha da yabancılaşmaktadır. 
  Doğaya yabancılaşmasını da doğayı insnaoğlunun bireysel mülkiyetine olabildiğince dahil edip onu parsel parsel arazilere dönüştürüp "satın alarak", satın alamadığındaysa olası her fırsatta kendisinin çılgınca doğaya tutkun olduğunu savlayarak aşmaya çalışmaktadır. Kendi  kendine içine düştüğü cinnet bataklığında çırpınan modern insan çırpındıkça sonunu çabuklaştırmaktadır.

  Toplumun yaşaması için zaruri ihtiyaçlar (beslenme,giyinme,barınma) önceliklidir. Sanat,felsefe,spor gibi etkinlikler ancak öncelikli zaruri ihtiyaçların temininden sonra gelir. Mevcut toplumsal üretim içerisinde biçimlenen insanın zaruri ihtiyaçların üstündeki yaratıları da kendisine,diğer insanlara ve doğaya yabancılaşmış, olsa olsa bu yabancılaşmayı en iyi,güzel ve doğru yansıtan yaratılar olacaktır ki böyle de olmaktadır. Artık yaratılan her şey mevcut üretim sisteminin bir parçasıdır.

  Modern insan yabancılaşmanın maskesini ancak hiç bir kar-zarar olasılığı olmayan bir şekilde salt kendisini gerçekleştirmek adına yaratarak düşürebilir. Mevcut toplumsal üretim sisteminin insana tanıdığı her boşluğu kendini gerçekleştirmek amacıyla yaratan insanın yaratıları bir çöküşün çığlığı olmaktan ziyade bir özgürlük savaşımının eserleri olacaktır...

Hiç yorum yok: