6 Ocak 2011 Perşembe

Kara Taş Ak Taş Üstüne



Paris'te öleceğim boşanan yağmurlarla,     
anısını şimdiden yaşadığım bir günde.
Paris'te öleceğim - bu da koymuyor bana -
belki de bugün gibi, bir güz perşembesinde.
Bir perşembe olacak, çünkü bugün, perşembe,
yazarken bu dizeleri durmadan sızlıyor kolum,
ve hiçbir gün, geçtiğim yollarında yaşamın,
yalnızlığı içimde bugün gibi duymadım.

César Vallejo öldü, dayak yiye yiye herkesten,
oysa kimseyi de incitmemişti:
koca sopalarla vurdular,
kalın urganlarla dövdüler;
tanığı perşembeler, kollarında kemikler,
yalnızlık, yağmurlar, yollar....

 Büyücünün deyimiyle "şeylerin özünü görümüş.." Görmüş ama savaşıp özgürleşmek yerine gördüklerini olası en yalın halde ifade ederek delirircesine kendine özgürlüğün özlemini ayırmış.. 
Geçtiğimiz yıla dair buün düşündüm biraz.. ne yaptım ben 2010'da nasıl geçti ? yeni bir şey oldu mu bu yılda ? anımsanacak mı ileride hiç unutulmayacak mı ? bunlar had safhada geyik ve gereksiz lakırdılardan başka değil sanki sürekli yinelenen bir zaman olgusu varmış gibi..ama ne kadar kabullenilmesi zor da olsa içten içe inkar da etse insan evren asla eskiye gitmez.. 
Garip gelmiştir hep perşembeler..perşembe dediğin insnaların kendi kurdukları düzende peş peşe dizip sonra çevirip durdukları gün isimlerinden başka bir şey değil elbette... Bu açıdan bakıldığında perşembe tuhaftır, bir hafta geçmiştir sanki ama tam olarak da geçmemiştir yani yarın cuma'dır...

Şakır şakır yağmur altında dayak yiyerek ölmek Paris'te.. Nerede olduğu şehir önemli mi ? Kesinlikle çok önemli.. Paris'te bir sokakta.. Çok ilginçtir usta Orhan Veli şöyle demişti :

"Baka kalırım giden geminin ardından..
 Atamam kendimi denize dünya güzel
 Serde erkeklik var,ağlayamam..." 

 Usta bu dizeleri  Paris'e olan özlemiyle yazmıştı.. hiç gitmemişti Paris'e ama tüm sokaklarını cafelerini ezbere biliyordu sanki,öyle bir sevgisi içsel bir bağı vardı o şehirle kendisi arasında.. Böyle bir bağı hissetmeyenlere bu çok tuhaf,saçma hatta patolojik gelebilir ki bu da normal bana da pek çok normal şeyleri insanların patolojik gelmekte,neyse o ayrı konu... ama kendimden biliyorum insan hiç gitmediği bir şehre ya da ülkeye ya da bir denize ya da dağa ne bileyim kişiyi artık ne çekmişse öyle bir şeyle derin bir bağ kurabilir, çok normal bu çok insanca ve ben biliyorum ki Cesar mutlaka ikindi vakti,kurşuni bir gökyüzü altında sendeleyerek sağa sola çarpmamak için çekinerek,nedenini bildiği halde yine de deli gibi "neden !" diye bağırmak isteyerek ama bağırmadan hatta görmesin diye kimse kuvvetle ihtimal başını eğip gülümseyerek ölmüştür Paris'te bir sokakta...

Bu duruma bizim mahallede düşün seni düşlediğine uyanmak denir :) Hazin bir andır bu uyanış dehşet hüzünlüdür lafını etmeye değmez,ortada kala kalmışsındır işte... 

neyse böyle kurşuni bir perşembe akşamında aklıma geldi bu şiiri yine Cesar'ın..

Hiç yorum yok: